Sayfacıbaşının Seyİr Defterİ

Bir sayfacıbaşının gözünden, görsel-işitsel-düşünsel ve de geyiksel meselelerin gayri ciddi mütaalâlarını ihtiva eder.

15 Şubat 2007

İçim dışıma çıktı, içimdeki denizde boğuldum...

Daha önce size İspanyolca öğrenmeye başladığımdan bahsetmiş miydim? İnsan bir hikâyesinden çok bahsedince bir süre sonra o hikâyeyi unutmaya ve değiştirmeye başlar, der Poolo Koelo (Paulo Coelho), Zâhir adlı kitabında. Ardından şöyle devam eder: Hikâyeyi anlattıkça, içinden bir şeyler eksiltir ve başka eklemeler yapmaya başlar. O hikâye de giderek başka bir hikâyeye dönüşür. Ta ki gerçek hikâyeyi tümüyle unutana kadar.

Sanırım Koelo’nun (Coelho) sözleri tam olarak böyle değildi ve ben birilerine anlata anlata bir şeyler ekleyip çıkararak bunu değiştirdim. Aman canım, bu benim hikâyem değil ki… Benim bahsedeceğim hadisenin Koelo’yla zerre alakası yoktu aslında.

Dedim ya, bir İspanyolca sevdasına tutuldum, gidiyorum. İnternet sağ olsun, çok yardım edeyo bu konuda. Girdiğim İspanyolca sitelerinin haddi hesabı yok, üstelik bunun yanında arkadaşlık siteleri, çet oluşumları, forumlar falan falan derken, üç aşağı beş yukarı İspanyolcanın mantığını kaptığıma kanaat getirdim. Eh bu kadar çok öğrendiğimize göre artık sıra İspanyolca film izlemeye gelmişti, onu da yaptım!.. Yıllar önce çok sevgili sinema fanatiği kardeşim Blekhol'ün (Blackhole) * elinde gördüğüm ve fakat izlemek ancak bu zamana nasip olan İspanyol filmi Mar Adentro'dan söz edeceğim (yazıldığı gibi okunuyor, bunu sevmedim).

Bilen bilir, aslında seyir defterinin konseptine pek uymuyor.* Ne de olsa fazla dramatik görünümlü bir öyküsü var. Ama ben yine de normalizasyona, hüzne gark olup kederde boğulmadan, can alıcı bir iki noktayı söyleyip gideceğim.*. Öncelikle İspanyolcanın aksanı beni çok etkiledi. Biz bizdekilerden bu şekilde konuşanlara bayağı yukarıdan bakıyoruz bence. Adam taşralı, belki mevzu bununla ilgili bir şey. Ama cidden gördüm ki, İspanyolca öyle estetik kaygılar taşımayan, bildiğimiz Anadolu çocuğu aksanıyla yoğrulmuş bir dil gibi duruyor!

Ne o? Yoksa bu İspanyolca muhabbeti sıktı mı? Neyse bitti zaten. Bir de başrol oyuncumuz var ki, sahiden dillere destan*: Havyer Bardem (Javier Bardem). Filmin başlarından itibaren "ben bu adamı bir yerlerden tanıyorum ama nerden" düşünceleri kafamı işgal etti durdu. Filmin ortalarında, beynimin allak bullak olduğu yerlere geldiğimde, sağ yanda da görmüş olduğumuz kişiye benzettiğimi anladım. Kafamda şimşekler çaktı ve kendimce bir "evraka" dansı yaparak filmden tamamen koptum.

İnsanları birbirine benzetme konusunda ne kadar da başarılı (!) olduğumu gördünüz. Aynı Organize İşler'deki Şan Kanıri (Sean Connery) benzetmesi gibi.

El hasıl: Böyle dramatik bir film hakkında bile saçma sapan şeyler yazabildiğime göre artık ben kaçayım. Zaten bir arkadaşa bakıp çıkacaktım, arkadaş yokmuş.

Etiketler: , ,

2 Yorum:

  • saat: 15 Şubat 2007 20:32 , Blogger Serra dedi ki...

    seLamm.
    koLay geLsin iSpanyoLca konuSunda, ben de bi ara cok iStiodum ama firSat oLmadi. Ingilizceye cok benzio dioLar, doru mudur? :)

    ~Serra

    p.S. abLam da iSpanyoLca biLio ;p

     
  • saat: 16 Şubat 2007 02:03 , Blogger Sayfacıbaşı dedi ki...

    Çok benzemiyor ama illa ki benzerlikleri var. Bence bu soru İspanyolca bilen ablalara sorulmalı, ardından da buraya gelinip cevaplanmalıdır. Böylece biz de ışıl ışıl olup aydınlanma imkânını yakalarız.

    Ne dersiniz, hoş olmaz mı?:))

     

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa