Sayfacıbaşının Seyİr Defterİ

Bir sayfacıbaşının gözünden, görsel-işitsel-düşünsel ve de geyiksel meselelerin gayri ciddi mütaalâlarını ihtiva eder.

29 Nisan 2007

İçerideyiz

Denzıl Vaşingtın'ı [Dezel Washington] Treynink Dey [Training Day] (ya da nam-ı Türkçe ile Eğitim günü) filmiyle tanıdım. Daha öncelerde yine bu defterde sözünü ettiğim Ömer kardeşim sayesinde izlemek imkânına kavuştuğum filmler silsilesi içerisinde nadide bir yere sahipti. Sıralamayı hatırlamıyorum ama Memento [Kahretsin, okunduğu gibi yazılıyor], Fayt Kılap [Fight Club], Amerikın Histori Eks [American History X], Gatfâdır [Godfather] serisi vs. ile beraber sinemanın sanatsal bakışına attığım ilk adımları oluşturuyordu. Ben o aralar sürprizli filmleri daha bi' çok seviyordum ve sinemafanatik.kom sitesinin forumunun önemli takipçilerinden olmuştum.

İnsan sinemayla ilgili yazıları okurken "izlemeyen okumasın" uyarılarıyla bol bol karşılaşıyor. Ama o zamanlar, benim ve pek çok kişinin çok bilmediği bir tabir ağızlarda sakızlık özelliğine haizdi: sıpoylır içerir [spoiler]. Tabii o zamanlar İngilizcem de pek kıttı. Hadi kıt olsun da, merak edip sözlüğe de bakmamıştım, çünkü Nît For Spît Andırgıraunt'ta [Need For Speed Underground] bir adet sıpoyler kelimesi vardı ve arabaya rüzgârlık takarken ya da seçerken zahir oluyordu. Ben de daha fazla uğraşarak ne olduğunu anlamanın gereği olmadığı düşünmüştüm. Ne de olsa sadece sonunda sürpriz olan filmlerin yorumlarında "sıpoyler olabilir" uyarısıyla karşılaşıyordum ve bunun araba rüzgârlığıyla bir ilgisi olması biraz zordu. Demek ki "okursan sürprizi bozulur" anlamına geliyordu herhalde.

Çok sonraları, Tarkan yanlısı Meksikalı bir arkadaşın Emesen'ine [MSN] koyduğu resimde yazan Aym sıpoylt [I'm spoiled] yazısını farkettiğimde merakla sözlüğe koştum. Meğer sıpoylt "şımarık" demekmiş. Fiil hali de sıpoyl [spoil] yani şımarmak, ya da başka bir şekliyle bozulmak, anlamını kaybetmek demekmiş. (bu arada ben hâlâ bu yazının başına koymak için fiyakalı bir Denzıl resmi arıyorum, yani hâlâ bulamadım)

Ya, ben gene (evet, güzel Türkçemizde "gene" diye bir kelime var! Ben yok sanıyordum ama OrhanPamuk'tan öğrendim) anlatmak için hazırlandığım filmden fersah fersah saparak başka noktalara geldim. Kendimi burdan kınıyor ve yetkililere sesleniyorum: Biri beni durdursun.

Ben Denzıl abimizin İnsayt Men [Inside Man] adlı filmi hakkında yazacaktım, lâkin geldiğim noktaya bakın ki, alaka yok. Neyse artık. Bir başka defter sayfasında belki aklıma gelir de konuyu dağıtmazsam bundan da bahsederim ümidiyle esenlikler diliyorum.

13 Nisan 2007

Bu zulüm kimseye yapılmamalı

Muhtemelen biri size bu oyunu göstermiş ya da oynatmıştır. Ben de kardeşime oynattım ama daha sonra yaptığıma bin pişman oldum. Kendisi her ne kadar görüntüden değil de çığlıktan korktuğunu söylese de, korkulmayacak gibi değil. Oyunu oynamak için ister istemez dikkatli bakıyorsunuz ve sonunda ne mi oluyor? Oyunu denemek isterseniz, önce deneyin, ardından aşağıdaki görüntüleri, yani oyunu oynayanların sonunu izleyin. Bence bunu şaka kisvesi altında yapmak büyük bir zulümdür.

Eşşoğleşşek şakası yapıyorum deyip öyle oynattırmak lazım.


Get the code at www.winterrowd.com

İşte o görüntüler:


Etiketler: , , ,

12 Nisan 2007

Teknorati diye bir şey buldum. Nedir bu?

Buldum işte...
Technorati Profile

Profilim bile varmış... Bak sen...
Ben ki yıllardır bir Blogır yazarı olarak kimliğimi gizledim, şimdi bir Teknorati muhabbetine mi açıklayacakmışım! Hâşâ!

Etiketler: ,

Hayat bir sınav zaten

Van Dam oynuyor dediklerinde burun kıvırmıştım. "Vam Dam'ın oynadığı hangi filmden hayır gelmiş ki bundan gelsin". Zaten genelde Türk filmleriyle aram da iyi olmadığından Sınav'ı izlemeyi öyle pek de düşünmüyordum açıkçası.

Sonra bir gün İstanbul'daki, inşaatçı Fatih Blair kardeşimle "Aile İçi Münasebetlerimizde Anne-Babanın Rolü" adlı bire bir görüşmemizde, Sınav filmini izleyip izlemediğimi sordu. İzlemediğimi söylediğimde, mutlaka izle, bizi anlatıyor, gibi bir takım abuk laflar etti. Yani, benim aklımdan şu geçiyordu: "Biz"i anlatabilecek kapasitede bir film yapılabilir miydi gerçekten? Meğerse ailesel ilişkilerimiz açısından "bizi anlatıyor" demek istemiş. "Ha, o zaman tamam" dedim, ve ilk fırsatta Sınav'ı izlemeyi aklıma koydum.

Fakat o gün aklıma gelmemişti ki, Fatih kardeşim, filmden anlayan bir adam değildi! Daha doğrusu, aramızda zerre film muhabbeti yapmadığımız birinden nasıl oluyor da film tavsiyesi alıyordum ve buna hç şaşırmıyordum? Ben ki düşünsel ve sanatsal filmleri her şartta, aksiyon ve komediden üstün tutan biriyim, daha genel ifadeyle, piyasanın beğendiğini beğenmem. Buna rağmen Fatih dedi diye bir filme merak sardım. Hayret doğrusu.

Yönetmen'in Ömer Faruk Sorak olduğunu film başlarken farkettim. GORA ve Vizontele'den kalma bir "eh işte idare eder" önyargısı filmden çok da nefret etmeyeceğimin bir belirtisiydi. Bir de başlangıçtaki filmografiyle beraberinde espirileri görünce, iyi olacağı kanaati bende iyice yerleşti. Oyunculuk, senaryo, oyuncu seçimi... Güzeldi yani. Okan Bayülgen'i de orda görmek güzeldi ama sanki "paşam" değişiyle, müdüre yukarıdan bakışı pek uymamış gibiydi. Jan-Klot Van Dam'ın dövüşmek için orda bulunmaması da beni ayrıca sevindirdi, zira yazımın başında da bahsettiğim gibi Van Dam'ın oynadığı filmlerdeki dövüşleri pek yapmacık bulduğumdan sevmiyordum. (Bir de Jet Lî'ye bakın! dövüş filmi dediğin böyle olur!)

Hâsılı -yine bir Ömer Faruk Sorak klasiği olarak "yeni bir teknik bulduğunda, suyu çıkıncaya dek kullanmak" felsefesi haricinde- filmi beğendim. Filmin kareografisiymiş hede hödösüymüş, biraz fazla abartılmış gibiydi bence, ama her zaman savunduğum bir fikir olarak:

Türk sinemasında çığır açan, bir güzelliği daha bizlere tattıran her film güzeldir. Holivut daha iyisini yapmış diyerek hor görmek bize yakışmaz.


Etiketler: , , ,